* "Çıkmalı diyorum bu boğuntudan
       Bu yanlış orospuluktan, bilmiyorum

                                 
              (Tragedyalar IV-Edip Cansever)

posted under | 0 Comments

saat 21:30 civarı
sen tut 1000 mg l-carnitine al üzerine knor acılı domates çorbası ve maydanozlu biberli salata ye..
maksat ne koşu yapmak..

saat 22:00
sonra sikik bir arkadaş gelsin seni vodka içmek için teşvik etsin, kalkın saat 10'da köye inin, 35'lik belara rus mu yoksa eristof mu? belararus ne kadar 22,50, eristof ne kadar 23,50 tabiki belararus. peki 70'lik belararus ne kadar? 36,90 tabiki 70'lik belararus
neyse sırf ucuz diye 70'lik belara rus votka alın. yemek yiyecek para yok nasıl 20'şer lira çıktık bende anlamadım.
siktiğimin rusları..
temel olarak maksat bir hafta boyunca azar azar vişne votka yapmak. 

saat 22:30
siktiğim rusları.

saat 23:20
300 watt kabinde ve behringer PMP5000 mikser ile melihat gülses kapın her çalındıkça parçasını çalarak çakırkeyf güzel bir yanlızlık.

saat 01:45
bir odanın içinde 1994 1991 ve 1990 doğumlu olmak üzere üç ayrı fizikçi; boş bir 70'lik belara rus, boş bir 18 yıllık dallmore viski.. ha ve birde boş bir elma suyu kutusu şeker ilavesiz.

saat 03:30
görüş alanımda olan şeyler "domates ince doğranmış, maydanoz siyah isot, soğan ama biraz deforme olmuş ve alabildiğinde geniş beyaz mermer..

saat 03:32 
ayaklarıma kalkın diye emir veriyorum "siktir git kendin kalk" diye tepki alıyorum, her taraf olabildiğince mermer ve aşağıdaki su birikintisinde daha fazla domates daha fazla soğan. ıslaklar..

saat 03:45 
mesutun beni kolumdan tutup kafamı klozetten çıkarmasının üzerinden 5 dakika geçmiş, klozette değilde yatağımda uyumam için sosyal mesaj içerikli sözler işitiyorum ama gram anlamıyorum. siktiğimin rusları diyorum "dikkat mesajın bundan sonraki kısmı göz temasından sakının, temas halinde bol vodkayla yıkayıp tekel bayinize başvurunuz"

saat 04:00 yada 04:30 
goradaki geminin sola çektiği gibi bende sağa çekiyorum, kolumda mesut var, ölmek istediğimi söylemiş olmalıyım ki bana çok pis sosyal mesajlar veriyor.. ama alamıyorum yalan yok o saatte aklıma gelen tek şey l-carnitine'nin üzerinde alkol aldıktan sonra veya önce kullanmayınız yazısının ne kadar saçma olduğuydu; 
hem bir firmaya kızıp yağ yakıcı bir hap'ı vodkayla içersen ve üzerine siktiğimin iskoçlarının viskisini içersen klozette uyuduğuna şaşmamalısın...

saat 04:30 yada 04:32
mesut beni odama getiriyor herşeyin güzel olacağını söylüyor yatağıma girip mışıl mışıl uyuyacağımı da belirtiyor. üstünü çıkar diyor "hooooop o kadar da değil diyorum" montunu çıkar uyuyacaksın diyor 
"haa, ben montla uyurum diyorum."

posted under | 0 Comments

okumadan önce çalkalayınız..

ayyaş bir kadına birasından bir yudum vermişti kordon boyunda ayaklarımızı denize uzatmışken.
sütyeninin kopçasının yerini tahmin etmenin imkansız olduğunu iddia ediyordu, inandım çünkü sütyenlere inanıyorum..
"hadi ne duruyorsun öpsene" dedi sik kadar veletten çarptığımız sigaranın tekini vermem için..
çizgi filmde olsaydık kalbimin dışarı çıkıp attığına şahit bile olabilirdik. ne de olsa çizgi filmlere inanan bir nesiliz.
neyse çizgi filmde değildik.

dudaklarını ayırırken dudaklarımdan sıvısal kavramların derinliklerine dalmamak için annemi ne kadar sevdiğimden ve yer çekiminin oluşturduğu hücresel çekim üzerine birşeylerden bahsettim.
saçmaydı çünkü siyah saçları yer çekimine inanmayan göğüsünün üzerine düşerken adeta bir tanrıça gibiydi.

benden etkilendin mi diye sorduğunda yalan söylememek için sadece "evet" dedim. aslında serçe parmağıyla ilgili bile fanteziler kuracak kadar çok etkilenmiştim.

Buca otobüsü önünde kuzeye gitme göçme isteğimi arttırmıştı.
kuzey dediğin soğuk olurdu biliyordum, kuzeyde insanlar daha çok üşür daha çok sarılırlardı bunu da biliyordum.
çok şey biliyordum çok şey ama hayatımdan gelip geçen kaçıncı kadın olduğunu bilmiyordum.

gelmesi bir anlam ifade etti mi?
her kadın bir anlama yol açar, bu kadın iskeletini görebileceğim kadar saf ve kıçı dışında her yerinde boya olan bu kadın muhakkak bir anlam ifade ediyordu. 

gitmesi bir anlam kaybına yol açtı. bunu söylemeliyim bana sabaha içmek için bir nebzede olsa bir neden verdi. gitmesi önem arzetti mi , gram kadar olsa vallahi söylerdim..

posted under | 0 Comments

okumadan önce çalkalayınız..

ayyaş bir kadına birasından bir yudum vermişti kordon boyunda ayaklarımızı denize uzatmışken.
sütyeninin kopçasının yerini tahmin etmenin imkansız olduğunu iddia ediyordu, inandım çünkü sütyenlere inanıyorum..
"hadi ne duruyorsun öpsene" dedi sik kadar veletten çarptığımız sigaranın tekini vermem için..
çizgi filmde olsaydık kalbimin dışarı çıkıp attığına şahit bile o

labilirdik. ne de olsa çizgi filmlere inanan bir nesiliz.
neyse çizgi filmde değildik.

dudaklarını ayırırken dudaklarımdan sıvısal kavramların derinliklerine dalmamak için annemi ne kadar sevdiğimden ve yer çekiminin oluşturduğu hücresel çekim üzerine birşeylerden bahsettim.
saçmaydı çünkü siyah saçları yer çekimine inanmayan göğüsünün üzerine düşerken adeta bir tanrıça gibiydi.

benden etkilendin mi diye sorduğunda yalan söylememek için sadece "evet" dedim. aslında serçe parmağıyla ilgili bile fanteziler kuracak kadar çok etkilenmiştim.

Buca otobüsü önünde kuzeye gitme göçme isteğimi arttırmıştı.
kuzey dediğin soğuk olurdu biliyordum, kuzeyde insanlar daha çok üşür daha çok sarılırlardı bunu da biliyordum.
çok şey biliyordum çok şey ama hayatımdan gelip geçen kaçıncı kadın olduğunu bilmiyordum.

gelmesi bir anlam ifade etti mi?
her kadın bir anlama yol açar, bu kadın iskeletini görebileceğim kadar saf ve kıçı dışında her yerinde boya olan bu kadın muhakkak bir anlam ifade ediyordu. 

gitmesi bir anlam kaybına yol açtı. bunu söylemeliyim bana sabaha içmek için bir nebzede olsa bir neden verdi. gitmesi önem arzetti mi , gram kadar olsa vallahi söylerdim..

posted under | 0 Comments

döküntü

"takatim yine de telefona sarıldım.."


sonra o kıvrak ve tonsal sesin çıktı karşıma; dakikalarca hazırlanmış olmama rağmen ansızın yakalandım..
"alo?"


evet ben dedim, ben bildiğin düz, dümdüz, düpedüz ben.. 
kontör metrede; cep telefonunu aramanın verdiği güçle hızlı hızlı cebimdeki parayla ters oranlı bir şekilde artıyordu sayılar.


neyse zaten öylesine 20 kuruşluk bir çağrıdan doğan 20 kuruşlukmutluluk, 20 saniye sonra 20 dakikalık bir meraka doğru ağır adımlarla ilerledi..
20 saniye içinde hatırlanan anı miktarı 20 bin'i geçmişse, türk telekoma teşekkür eder; cebimdeki 20 kuruşa "ne sikten boktan parasın lan sen" dediğim için tüm metallerden özür dilerim..

zaten nerde bir takvim görsem tekrar hatırlarım "bütün temmuzlar seninle bitip, tüm ağustoslar seninle başlamalıymış"

ses kontrool deneme 1.2.3..
son kez, öhömm..

posted under | 0 Comments

fakirliği seviyorum, küçük çocuklarla çöp toplamayı. . 
 Sefaleti, alışverişlerinde kuruş farkı yapmayı. . 
 Sonra telleri paslanmis sanchezimle asturias çalmayı, 
 makarnanın suyunu kaynatmayı, 
 ekmeğin bayatini ayrı bir seviyorum 
 elleri kirden kararmış sokak çocuklarını seviyorum ulan. . 
 Meybuzu magnuma tercih ediyorum, 
 gelecek tüm ömrümün sefaletini ben seçiyorum. . 
 Bir fizik bilgini, sakalları saçlasmis bir hayta gitaristi seçiyorum. .

posted under | 0 Comments

bazen yok oluyorum anlıyor musun yozgattaki dallama?
kurduğun hayaller; benim en ücra hayallerimi bile baltalıyor ya da hayal kurma mekanızmamı absorbe ediyor..
sen hayal kurma çatal kırması kaşık bozuntusu;
sen bin yıl yaşa; kırıkçının çıkığı..
sen yaşa ve öl, sokakların huysuzu..
ben sadece öleceğim..

şey'h

posted under | 0 Comments

anneme döküntü

annemin başımı okşaması ve babamın sevgisi zaten gereksiz olurdu.. avakadonunda tadını bilmiyorum ama tadını bilmediğim sürece portakal ile idare edebilirim.. 
ama biliyorum ki, hiç bir avakado bir portakal ve hiç bir sevgilimin eli annemin eli gibi olmamıştır olmayacaktır.
ama dediğim gibi; onlarca güncel acı varken, babamın literatüre girebilecek derecede ki sevgisizliğine üzülmek beyhude olur..

bu yüzden, annem beni iyi biri sanar.. iyi notlarım olduğunu, iyi bir hayatım olduğunu, herşeyle başedecek gücüm olduğunu sanar..
ama iyi yapabildiğim tek şey; yalan söylemek..
sınav notlarımı değiştirdiğim bir sahte web sitesi kurup ve 10 dolar karşılığında dns sunucusu açıp; evdeki hatta neredeyse tüm mahalledeki bilgisayarları dinamik bir yönlendirmeye ayarlayıp lise hayatım boyunca onlarca zayıfı e-okul düzeyinde gizledim.. üniversite de ise birşeyi kanıtlamama gerek yoktu, bölüm birincisiyim demem yetti.
annemin/ailemin bilmesi beyhude olurdu. türk dili kurumu bir yaptırım uygulamadığı sürece de'leri ayrı yazmakda, ırkçılık olur.

etik ve var oluşsal açısından da konuya yaklaşmak gerekir; tanrı yoksa işler gerçekten herkes için kolay, ben yalan söylerim; burada hafta sonları su dağıtımı ve bazen de aklınıza gelmeyecek pislikte işler yapıyorum, tabiki ailem ve bazen ben bile ne yaptığımı bilmiyorum.
ama tanrı yoksa annem ölüp gidecek; ve ben onu gerçekten mutlu etmiş olacağım. çünkü öyle bir şekilde gizledim ki gerçeği; beyninde ki tek bir nöron bile bu durumdan şüphelenmemiştir. eminim.

tanrı varsa da; annem cennete gidecektir. ve temel cennet yasalarına göre annem orada mutsuz olmayacak. o iyi bir kadın, sırf bu kadar süre babama tahammül ettiği için bile bir peygamber kadar hakkı vardır o güzelim ırmaklarda. gılmanlarda.
benim söylediğim her yalan annemi 10 basamak yükseltip, beni 1 basamak alçaltsa bile; cehennemin dibini görecek olan sayılı putperest/münafık'ın yanında tek mümin ben olacağım. sonuçta amaç annemi mutlu etmek olduğu için; gerçeği bilmemek her halükarda annemi mutlu edecektir.

kafa karışıklığını çözebilecek bir yaklaşım ise şöyle olabilir; şüphesiz ki tanrı dünyayı peygamberin gözü suyu hürmetine yarattıysa, benim için yok edecektir. hiçbir yaratılış bu şekilde kirletilmemiştir.

ve tüm bu kafa sikişimin yanında bilmeniz gereken şey şu; ben günahlarımı kabul edip perişanlığımı sindirdiğim sürece; tanrılar, yasalar, yazılı olan olmayan etik kurallar hepsi geçersizleşir ve annem mutlu olur.

annem için.. annem için.. annem için..

posted under | 0 Comments

döküntü

tüm bu yaşananlardan sonra birbirimizden birşey istemeye özellikle de benim senden hiçbirşey istemeye hakkım ve takatim yok gibi.. 
 belki saçmalıyorumdur ama sadece mutlu olmanı istiyordum.. çünkü benimle olmak istemediğini söylemiştin. benden kurtulmak istiyordun. 
 ve benim için ortalığı kendimi hayatımı ailemi dağıtmak ve kendimi izmirin kıyılarına vurmak için bundan başka bir nedene ihtiyacım yoktu. 
 tamam kabul, kabullenmek çok zor oldu.. 
 bayağı bir cebelleştim hatta şu an bile bunu söylemek son derece zor ama bana burada tahammül etmek zorunda değilsin.. 
 yani sadece mutlu olmanı isterim, bir üniversite makul bir eş; güzelde bir kızın olur ne bilim işte belki birde yazlığınız..
 benim yaptığım bu berbat seçimi bu pişmanlığı adı herneyse bunu anlamak zorunda değilsin, bir şekilde hallederim yani açıkçası kızına özel ders bile verebilirim ilerde para da istemem..
 hem belki zaman makinesini icat ederim.. kişisel amaçlar için kullanmak etik olmazdı ama sen geçmişi değiştirmeye değerdin..

 şey'h

posted under | 0 Comments

ne komik ama

bugün bir toplantım vardı üniversite toplulukları ile ilgili, sırf beleş kahvaltı için sabahın köründe kalktım.. 
toplantıda egeden felan işletmeciler, ekonometriciler şunlar bunlar gördüm.. işte nefret ettiğim insanlardı karşımdakiler.. işten kovma dersleri görüyorlarmış.. en az zararla nasıl işten kovulurmuş bir işçi..
nutella tuborg felan şirketlere başvurmuşlar.. cv için firmaların götlerini yalıyorlardı..
paralel evren dedi dövecektim. sus dedim.. höst dedim.. gözlüklü iphone'li diksiyonlu takım elbiseli insanlar..
insan kaynakları seminerine davet ettiler..
laaayyynn dedimm.. olum dedim..

işçiye taviz vermeyeceksin yoksa kaos çıkarmış anarşi doğarmış kalifiyesi düşermiş dedi ensesi kalın godoman, ben ise o sırada; hayvan gibi dağınık saçlarım kirli ve uzamış havyan gibi sakalım, yırtık pantolum sade tişörtüm, şişkin, sert göğüs kaslarım ve devrimci botum CAT ile köşede oturmuş çatalın sağ elde mi sol elde mi olması gerektiğini hatırlamaya çalışıyordum..
sol tarafta izmir üniversitesinde hukuk okuyan sarar takım elbiseli hıyardan biraz kopya çektikten sonra çatalı sol elime aldım, domates dilimine batırdım. ve havyan gibi dilimlenmiş domatesi önce kesmem gerektiğini unutup havyan gibi sakallarımın arasından ağzıma soktum. masanın üzerine domatesin suyu damladı. bir iki damla felan değil bildiğin peçete yardımı gerektirecek kadar. tabiki siklemedim yani silmedim..

posted under | 0 Comments

döküntü

bir baba oğlunu nasıl bu kadar üzebilir yapmadıklarıyla..

çoğu baba yaptıklarıyla oğlunu üzer, benim babam vardı ama yok gibiydi.. resim gibiydi.. duvarda asılı duran resim gibi.. vardı.. ara sıra mutfaktaydı, bazen lavaboda..
bazen sofrada görürdüm..
saçları hafiften açılmıştı önlerden, bira göbeği öyle böyle değildi..
sadece bağırdığı zamanlarda duyardım sesini, belki ondandır hep sesinin düşük perdeli bir bas olduğunu düşündüm..

posted under | 0 Comments

döküntü

evet, bugün babamla bilmem kaç ayı devirirken ailemle veya kromozomsal atlarımla görüşmediğim ortalama 4. hafta..
 bazı insanların anneleri, babaları, kardeşleri ablaları amcaları dayılar fln vardır ve bazılarının yoktur.
kadar, aşk, sevgi, para, din, tanrı, merhamet, aile, sorumluluklar, vicdan sadece birer kavramdır. ve kavramların canı cehenneme..

 şey'h

posted under | 0 Comments

babasının oğlundan, oğlunun babasından nefret ettiği bir hayatı hangi kadın düzeltebilirdi ki zaten, 

varsayalım ki öyle bir kadın var, zaten son bir kaç zamandır yaptığım tek şey varsaymak..
içinde bulunduğum durumun güzel olduğunu varsayalım, şu sarışının benim olduğunu varsayalım, son derece yakışıklı olduğumu varsayalım, babamın ben daha sik kadarken öldüğünü varsayalım, çok fakir olduğumu varsayalım, öğlen yiyecek bir şey bulamadığımızda oruç olduğumuzu varsayalım, 
bu sene sınavdan 450 alacağımı varsayalım, bundan daha kötüsü olabileceğini varsayalım ve hatta her şeyin bir gün güzel olacağını varsayalım..

ama içinde bulunduğum durum güzel değil, şu sarışın fıstık benim değil, son derece yakışıklı değilim, babam hayatta ve ben sik kadar değilim, fakir değilim 2 gitar bir piyanom var, öğlen yiyecek bir şey bulamasam da oruç değilim, sınavdan önümüzdeki 5 yılda toplam 450 alamam, bundan daha kötüsü her zaman olabilir ve her şey güzel olsa bile nedense bu sikimde olmayacak..

kurt cobain, cem karaca, john lennon hepsi öldü, cehennemde müthiş konserler olacağını varsayalım..

şey'h
 

posted under | 0 Comments

bazen bazı şeyleri anlamamak anlamaktan daha iyi sağlıklı ve rahattır..
 kafamı yastığa koyarım ve uyurum; yanımda kimin ne şekilde yattığınında bir önemi yoktur. sabah uyandığımda ise önemli olan tek şey; yanımda yatan kadından kurtulmanın en kısa yolunun neyde saklı olduğu.
 ve ne zaman bu hale geldiğim tam bir muamma.. 
 muamma olan başka bir şey ise bir önceki muammayı hiç ama hiç siklememem..
 bunların hepsinden farklı bir muamma ise; bu durum zerre kadar hoşuma gitmesede zerre kadar umrumda değil..
 geceler ve gündüzler ile aklımı kurcalayan tek şey; dünyanın bu kadar hızlı dönmesine gerek yok..

 şey'h

posted under | 0 Comments

öyle deme işte.. 
deme işte deme.. 
renklerini yitirir beter görünür gömleklerim
ne kırmızılarım kırmızı kaldı; sen gidince
ne de gözlerim yeşil..

posted under | 0 Comments

klasik

bir şehrin mutluluk ihtiyacını karşılar gibiyim..

şey'h

posted under | 0 Comments

döküntü

daha iyi bir insan olmayı istetiyorsun bana..
tamam söylüyorum.. 
şu rahatsızlığım.. doktorum, gittiğim psikolog, "vakaların hepsinde haplar işe yarar" diyor..
hapları sevmem, haplardan nefret ederim.. 
bana 'asla' dediğin zaman... yani biliyorsun, söylediğini. 
iltifatım şu: ertesi sabah haplara başladım..

şey'h

posted under | 0 Comments

döküntü

nasılsın ? derler arada sırada, amaçları o anki ruh halimi tahlil
değil sadece basit bir alışkanlığı yinelemektir

sonra 'iyiydim lan harbi iyi bir adamdım.. kısa ve öz bir kelimeye ve
sıradan bir kadının kalbine sığardim..
hayallerimde iyiydi.. mesela kesinlikle şimdiki gibi beyaz kadın
ticareti yapmayı düşünmezdim.

ayrıca winamp listesine saygı duyardım
darbe yapsalar edip akbayram şarkıları atlanmazdı..
derinliği olan bir heriftim
şimdi ise öyle olmadığını söylüyorsam eğer; muhakkak öyledir..'
demek isterken standartların dahiline sıkıştırır küçümser oldum sizin sevginizi
sizin tanrınızı
sizin ahlakınızi
sizin tipinizi, mastürbasyondan bile bir farklar silsilesi oluşturuyorum.
mastürbasyon onların vazgeçilmeziyken benim fantezim oluyor

saygılar efen'im

şey'h

posted under | 0 Comments

ayıptır ayıp

içim zaten kömür madeni şu günlerde
bugün senin elinin değdiği kokunun sindiği bir masaya oturuşum vardı ki
sessizce ürkekçe ama yemin ederim ki delikanlıcaydı
hemde kardeşlerimi ve 3, 5 dostuda alet etmişimdir
yoksa cümle alem bilir benim bowling sevmediğimi
ayıptır şu yaptığım ayıp..

şey'h

posted under | 2 Comments

demişşştik

güzel aşık cevrimizi çekemezsin demedim mi?
bu bir rıza sofrasıdır
yiyemezsin demedim mi?

şey'h

posted under | 0 Comments

döküntü f/normal

şimdi durduk yere burda, 
 otobüste damdan düşer yoldan geçer gibi gelirsin aklıma
 şöföre tip tip şiirler okuyasım
 acil çıkış camını kırasım gelir

 "ben olsam vallahi billahi utanırdım şöför bey
 böyle şey' mi olur yahu
 saçları öyle güzeldi ve yemin ederim ki toka takmayı sevmezdi"

 şey'h

posted under | 0 Comments

acil yardım şeysi

yer: izmir yüksek teknoloji enstitüsü genetik laboratuvarı 
 saat: 20:30 civarı
 amaç: biyokimyasal salınım yasasını raporlama

 melis: oksitosin hormonunu arttırabilirsek diğer bütün erkeklerde senin gibi duygusal olabilirlermiş biliyor mussuun?
 şey'h: ben duygusal değilim sadece testestoranlarım az çalışıyor bu seni yanıltmasın
 melis: sonuçta duygusalsın
 şey'h: testosteronlarım blues çalarken az çalışıyor olabilir ama akşam 8'de ve laboratuvarda nasıl çalıştıkları konusunda pek bir fikrim yok ve profesörün bu durumu rapor etmemizi isteyeceğini de pek sanmıyorum, çünkü beynimizdeki dopamin, sinapsisler arasında salınıp sadece bizim zevk almamızı sağlıyor profesörün değil..

 şey'h

 (bu bir acil yardım şey'sidir.. stop..)

posted under | 0 Comments

döküntü (ilk satır)

burada sıfırdan da başlayamaz insan
 tutar yakandan çekerler seni
 sen olmadan zaten örümcek yuvası gibidir bu şehir
 yapış yapıştır bütün sokaklar
 kokusu bile garip gelir,
 hatta çoğu zaman gelmez
 kokusuz, korkusuz hatta onursuz bile yaşatır bu şehir

 buram buram sen kokuyor tütünlerim ve vallahi billahi bir nefes çekemez oldum..

 şey'h

posted under | 0 Comments

çöküntü

kahpe koyusu mübarek bu ayrılık
 yangın mavisi odun alevi gibi yanıyorsun
 kahpe dumanı sanarsın bir aynaya rastgelsen
 öyle az buzda çürümezsin sen;
 bildiğin kördüğüm olursun
 kötürüm bırakır bu meret
 kör kütük sarhoş bile edecektir
 ve vaad edilir ki sen bir gebesin;
 zirifi bir yalnızlığa

 10.0001.2012 labroratuvar denemeleri..
 şey'h

posted under | 0 Comments

döküntü

sevgililer bir prangadır.. ve sen bir nudist olarak uzun kıyafetlerin yanında uzun olan hiç bir aşk'ada yakışmıyorsun artık. 

 tümüyle kurgusal davranıp tecavüzü ya da yasa ihlalini övmüyorum bilakis bir kuytuda sert bir şehvetle kusturulman tarafımca hak'tır.

 intikam yaşlanmaz ki; intikam hep gençtir.. 

 saygılar efen'im..

 şey'h

posted under | 0 Comments
Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa

Müridler


Son Yorumlar